Mete, cam kenarındaki koltuğuna oturmuş, dışarıdaki kalabalık caddeyi izliyordu. Şehir, köyden çok farklıydı. Trafik, dükkânlardan yükselen sesler, insanların aceleci adımları… Her şey o kadar hızlıydı ki Mete kendini bu tempoya yabancı hissediyordu. Köydeki evlerini, sessiz akşamları ve babaannesiyle oturduğu çay sohbetlerini özlüyordu. Ancak bu şehirde yeni bir başlangıç yapmaya kararlıydı.
Okulun ilk günü, her zaman zordur. Mete, sabah erkenden kalkıp hazırlanırken kalbinde bir ağırlık hissediyordu. Annesi, ona destek vermeye çalışarak “Unutma, her yeni başlangıç bir fırsattır,” dedi. Bu sözler bir nebze olsun Mete’yi rahatlattı. Ancak okul koridorlarına adım attığında bu rahatlık, yerini tekrar tedirginliğe bıraktı.
Sınıf kapısını araladığında içeri dolan sesler onu biraz korkutmuştu. Yeni sınıf arkadaşlarının yüzlerine bakarken gözü, en arkadaki sırada oturan dört çocuğa takıldı. Görkem, Musab, Enes ve Ömer Talha sessizce bir şeyler konuşuyor, arada sırıtıp birbirlerine göz kırpıyorlardı. Mete, öğretmenin yönlendirmesiyle onların yanındaki boş sıraya oturdu.
“Hey, hoş geldin! Yeni gelen sensin, değil mi?” diye sordu Görkem, enerjik bir sesle.
Mete, çekingen bir şekilde başını salladı. “Evet. Ben Mete.”
Görkem, diğer çocuklara dönüp gülerek, “Mete’miz de tamam. Artık takımımız beş kişi oldu,” dedi.
Musab, bu espriye gülerek Mete’ye döndü. “Şaka yapıyor. Görkem hep böyle konuşur. Ama cidden hoş geldin. İlk gün hep zor olur.”
Mete, Musab’ın rahat tavrından etkilenmişti. “Teşekkür ederim. Bayağı yabancı hissediyorum,” dedi.
“Biz de ilk geldiğimizde öyleydik,” diye ekledi Musab, samimi bir ifadeyle. “Ama birlikte olunca her şey daha kolaylaşıyor.”
Enes ve Ömer Talha da Mete’yle kısa bir sohbet etti, ama Musab, Mete’nin yanında kalıp ona gün boyunca eşlik etti. Ders aralarında sınıfı, bahçeyi ve yemekhaneyi gösterirken, Musab’ın sanki uzun zamandır tanıdığı biri gibi davrandığını fark etti. Bu, Mete’yi rahatlatmıştı.
Öğle arasında Musab, Mete’ye döndü ve “Biz genelde okuldan sonra buluşuruz. Bir şey yapmıyorsan bize katıl,” dedi.
“Ne yapıyorsunuz ki?” diye sordu Mete merakla.
“Ufak bir keşif macerası. Anlatması zor, ama görmen gerek,” dedi Musab, yüzünde anlamlı bir gülümsemeyle.
Mete, başını sallayarak kabul etti. İlk defa, bu şehirde bir yere ait olabileceğini hissediyordu. Ancak bu macera, düşündüğünden çok daha fazlasını barındırıyordu.